Eskiden(bu yazı yazılmadan 3 ay önce) bütün insanlığın kendini inandırdığı şeyler; dünya algısı, nasıl yaşayacağı, ne hissedeceği, ne yiyeceği, ne tüketeceğiyle ilgili kendisine dayatılan ve dayattığı şeyler ne olacak?
Ne yapacağız artık günlük yaşamamızı sürdürmeyle alakalı artık hiçbir yararı olmadığını gördüğümüz ve şimdiye kadar edinmeye çalıştığımız bu kadar bilgiyle? Hadi yine dünya salgın öncesi haline dönse ve virüs tam şu anda ortadan kaybolsa bile artık aslında halihazırda hayatımızı idame ettirmek için kullandığımız dünya bilgisinin anlamsızlığıyla baş başa kalmayacak mıyız?
Dünyamız değişecek… Ve aslında sürekli değişiyor olmasına rağmen bu sefer bize bir doğal afet vesilesiyle bu gerçekliği tüm dünyayla senkronize bir şekilde deneyimleterek değişecek. Seçimlerimizin gerçekliğini sorgulatacak; bir gerçeklik olarak varlar-varolacaklar ama samimiyetini, yani ölüm karşısında her şeyin, hepimizin geçiciliğini, soğuk bir tencere makarnanın mideye oturması gibi ortaya koyarak sorgulatacak. Bu da bizim kimlik, nelik, nerdelik ve nereye gidiyorluk sorularını sormamızı sağlayıp, bu bağlamda seçimlerimizden dolayı kaderimizin etkilendiğini sözde değil de buz gibi bir gerçeklik olarak titreye titreye, ateşler içinde hissettirecek.
Bu salgın günlerindeki ‘kabir azabı’ karantinasından çıkabilirsek ikinci şansımızı kullanabilecek ve artık mükellefiyet kazandığımız için acaba bundan sonra bu deneyime göre bir gerçeklik mi tercih edeceğiz yoksa sadece bir zorluktu, atlattık ve geçti gitti… gibi mi olacak? Sorusunun cevabını görebilme umudu bayağı heyecanlandırıcı gibi gözükse de tersi de mümkün. Öğretici ve anlaşılabilir yani dönüştürücü olmazsa büyük bir ihtimalle psişe bunu bir travma olarak bastıracaktır. Bu durumun etkileri de ilerleyen zamanda kendini belli edecektir.
Bugüne kadar bunu niye yapıyordum? Bundan sonra yapacağım şeylerin motivasyonu ne olacak? Bu olanlar, başıma gelenleri atlatabilecek miyim?
İnsanın 3 temel özelliği vardır derler:
- İsyan
- Nisyan
- Üns
Bulunduğu her duruma sürekli olarak karşı çıkmak ve kendisiyle olan diyalektikten yeni bir kimlik oluşturmak.
Unutmak. Acısını, tatlısını, ekşisini, tuzlusunu, yaşadığı her duygulanımı unutmak.
Yakınlık kurmak. Kendi başkasıyla bir ilişki, muhabbet üzerine olmak.
Unutacağız, bunu da unutacağız. Fakat bu kendi kurduğumuz düzene isyan etmezsek, kendimizle ve kendi başkalarımızla yakınlık kurmadan unutacağız.